31 Mayıs 2020 Pazar

Ben Sana Mecburum

Merhaba sevgili okurlarım,bu yazımda Atilla İlhan'ın Ben Sana Mecburum şiirini anlatacağım.Şiir denince çoğumuzun aklına Atilla İlhan gelir ve aşk şiiri denince de Ben Sana Mecburum şiiri gelir.Türk Edebiyatı'nın büyük ustası İlhan birçok edebiyatçımıza ilham kaynağı olmuştur.Şairimiz bir kadına karşı şiddetli bir aşka tutulmuş, ama bir süre araya bir ayrılık girmiştir. Bir dargınlık, soğukluk ya da mecburiyetlerden kaynaklanan bir ayrılık süresi yaşanır. Bu süre içinde şairimiz, sevgilisinden kopamamış, onu unutamamış, tam tersine ona olan bağlılığı daha da artmıştır. Sürekli onu düşünmüştür.Ne yapsa, ne etse, nereye gitse onsuz olamayacağını, yapamayacağını sabit bir fikir hâlinde tekrarlar. Bu arada hayaline kopuk kopuk, dağınık çağrışımlar gelmektedir. Bir ara sevgilisinin çocukluğunu, şimdi neler yapmakta olduğunu hayal eder. Sonra ilerde evlenip birlikte olduklarında kendilerini nasıl bir hayatın beklediğini düşünür ve bu harika şiiri yazar.Bende bu şiiri aşklarının mesafeler yüzünden engellenemeyeceğini bilenlere, birbirlerine mecbur olanlara ithaf etmek istiyorum...Sağlıkla Kalın:)                                                                              Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaclar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum, sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak, ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat cıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem?
Ben sana mecburum, sen yoksun
Belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor, kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün, kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum, bilemezsin

26 Mayıs 2020 Salı

Lavinia

Merhaba sevgili okurlarım,bu yazımda Özdemir Asaf'ın "Lavinia" şiirinin hikayesini anlatacağım...Değerli şairimiz Özdemir Asaf'ın bu şiirini çok seviyorum aslında bu şiir benim ilk kendi araştırıp okuduğum şiir benim için özeldir.Bizler okuduğumuz şiirlerin hikayesini bilmeden okuyup seviyoruz aslında araştırıp hikayesiyle yaşanmışlığıyla bilsek ne güzel olur değil mi?Ben bunun için burdayım:)Lavinia Özdemir Asaf'ın lise yıllarında aşık olduğu bir kıza yazdığı şiirdir.Karşılıksız bir aşkı anlatır.Şair şiirini yazdıktan sonra bir şiir yarışmasına göndermeye karar verir ve gönderir şiiri çok beğenilir ve 1. olur sonuçlar açıklanınca Özdemir Asaf'ı şiiriini kürsüde okuması için çağırırlar ve o da kabul eder. Salonda aşık olduğu kadın Mevhibe Meziyet Beyat'ta o salondadır fakat Özdemir şiiri okumaya başlayınca salonu terk etmiştir,bu olay sonrası Özdemir çok kırılır ve hüzünlenir.Asaf'a bu dillere destan olan şiiri yazdıran aşk hiç karşılık bulamamıştır çünkü Beyat'ın gönlü ressam olan hocası Edip Hakkı Köseoğlundadır.Mevhibenin güzelliğinden ötürü birçok sevdiği ve sevildiği olmuştur. Ama talih, Özdemir Asaf'la Lavinia'sını hiçbir zaman bir araya getirmemiş,sadece şiirlerinde ve Asaf'ın yüreğinde yaşatmıştır.Mevhibe Hanım belki bu şiirin hiç bir zaman kendisine yazıldığından haberi olmadı. Ama bütün aşıkların yüreğinde çok büyük yer edinen bu şiir sonsuza dek 'adı gizlenen Lavinia'lara adandı...                             LAVİNİA

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Merhaba sevgili okurlarım birkaç haftadır yazı yazamıyordum aslında daha açalı bir ay olmadı bu kayboluş olmadı farkındayım:) Köy o kadar güzeldi ki anlatamam evden çıkmam daha önce de dediğim gibi çok iyi geldi ama geri döndük.Köyde aslında hiç telefon aramıyorum yapacak o kadar çok şey var ki ama inanın ki sürekli bloga ne yazayım neyi beğenirsiniz diye düşündüm internet sıkıntısı olduğu içinde yazamadım....Ramazan Bayramı geldi eski yıllarda olsa sabah  de kalkar bütün gün evin içinde sevinçle dolaşırdım ama bu yıl Covit-19'unda katkısı vardır tabi ama biraz daha büyüdüğüm için o eski heyecan yok umarım tez zamanda ülkemizden ve dünyamızdan gider ve eski günlerimize döneriz:)Bugün herkesin evinde olduğu gibi bi bayramlaşma telaşı ve bütün gün akrabalarla konuşmayla geçti biraz sıktı bu evre beni bi aydır bitmeyen dakikam bugün bitti uzun lafın kısası sevgili okurlarım sizleri özledim,Daha bir ay bile olmadı ama herkese hemen ısındım hem birşeyler yazmak için sabırsızlanıyorum hemde yazdıklarınızı okumak için.  Bu arada eski yayınlarımı okumadıysanız okuyabilirsiniz.Sağlıkla Kalın

24 Mayıs 2020 Pazar

Galata Köprüsü

    Merhaba sevgili okurlarım,Hepinize İyi Bayramlar diliyorum:) Bu yazımda Ümit Yaşar Oğuzcan'ın kaleme aldığı Galata Köprüsü şiirinin hikayesinden bahsedeceğim:Hüzünlü dizelerin sahibi Oğuzcan'ın ne kadar iyi bir şair olduğuna laf edilmez...yazıklarıyla herzaman melankolik şiir anlayışına çok şey kattığı gibi yaşadıklarıda onun hüzünlü hayatına büyük acılar katmıştır.Hayatında hertürlü acıyı yaşayan Oğuzcan evladını kaybetme acısınıda yaşamıştır.Hemde hayatında asla unutamayacağı bir olayla. Ümit Yaşar Oğuzcan hayatı boyunca 24 kez intihar etmeye çalışmış fakat hiçbirinde başarılı olamamıştır.Hayattan o kadar bıkan Oğuzcan bi türlü başaramamış ölmeyi,kurtulmayı hatta babası şair Lütfi Oğuzcan oğluna intihar girişiinden sonra bir şiir bile yazmıştır.                                                                                                                                                    Bak dünyaya ne güzel,bu sitem niye,                                                           Ettim ben adımı sana hediye.                                                                     Mutluyum ey oğul senin babanım diye,                                                               Çarptırma hicvinle cezaya beni."                                                                                          Oğlu Vedat doğduktan sonra hala intahar etmeye çalışan Oğuzcan bir türlü beceremez ve her seferinden bir olay sayesinde kurtulur evde sürekli bu intihar girişimlerinden bahsedilen ve aile içinde huzuru iyice bozmaya başlamıştır. Oğlu Vedat babasına bir ders vermek için plan yapmaya başlar.Aslında Vedat babasını çok sever onu hep örnek alırdı onun gibi şiir yazmaya çalıştı başarmadı denedi olmadı ve babasının da denediği ama başaramadığı tek şey ölümdü... Ve denedi Galata Kulesine çıkıp kendini aşşağı attı ondan geriye kalansa bir nottu notda "Baba öyle intihar edilmez ,böyle edilir ."yazıyordu .Bu acı olay sonrası Oğuzcan bir şiir yazmaya başlar.                                                                                                                               6 Haziran 1973, pırıl pırıl bir yaz günüydü,    
Aydınlıktı, güzeldi dünya,
Bir adam düştü o gün galata kulesinden.
Kendini bir anda bıraktı boşluğa;
Ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu.
Bir adam düştü galata kulesinden;
Bu adam benim oğlumdu gencecikti Vedat,
Işıl ışıldı gözleri, içi,
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa,
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün zaman durdu.
Bir adam düştü galata kulesinden
Bu adam benim oğlumdu; açarken ufkunda güller alevden,
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden,
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin sonsuzluğa doğru.
Galata kulesinde bekliyordu ecel,
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak,
Ölüm yolcusunun son arzusuydu bu,
Bir adam düştü galata kulesinden;
Bu adam benim oğlumdu.
Küçücüktü bir zaman,
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona,
Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni.
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat.
6 haziran 1973 galata kulesinden bir adam attı kendini;
Bu nankör insanlara bu kalleş dünyaya inat,
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona,
Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Veda
t.                                                                                                                              

12 Mayıs 2020 Salı

Merhaba sevgili okurlarım,aslında aklımda birkaç tane konu vardı yazmak istediğim ama apar topar köyümüze gitmek zorunda kaldık ve intenetim pek çekmediği için paylaşamayabilirim...Köye gelmek bana çok iyi geldi 17 marttan beri evden çıkmamıştım miss gibi hava doğa heryer çok güzel bahar gelmiş de evde olunca farketmemişim bütün ağaçlarımız çicek açmış,yengemin kuzuları olmuş dörtüz çok tatlılar onları sevip besliyorum çok zevkli onları böyle tatlı tatlı görünce ilerde bende hayvan beslemel istedim belkide bir çiftlik yaparım yani inşallah hayvanları çok severim zaten.Yarın bahçemize gidip sebze ekeceğiz yorucu bir gün olacak sanırım zaten 2 aya yakındır evde hareketsiz kalınca dün gece bacaklarım çok ağrıdı bana karantina hiç iyi gelmedi umarım bu olaylar tez zamanda geçerde eski hayatımıza döneriz. SAĞLIKLA KALIN;)

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Nazım Hikmet Ve Aşkları

Merhabalar sevgili okurlarım,Nazım'ın birçok aşkı olmuştur.Ben sadece Piraye ve Verayı biliyordum zaten çoğumuzun en çok bildikleri onlardır en çok şiir yazılan da onlardır ama biraz araştırınca Nazım Hikmet'in birçok sevdiği kadın olduğu gördüm..Nazım Hikmeti araştırınca Romantik devrimci olarak anıldığı çıkmıştı karşıma bende bu yazımda sizinle Nazım Hikmetin o güzel şiirlerini ithaf ettiği kadınlardan bahsedeceğim.1) Nüzhet: Nazım'ın ilk aşkı olan Nüzhetle çocukluk arkadaşıdırlar.1921 yılında Moskova'da üniversitede ani bir kararla evlenmişlerdir.Nüzhet'in ailesi bu evliliğe razı olmaz ve ayrılmalarını ister fakat kabul etmez  ailesi Moskovaya sürekli mektup yollar “Her sözüyle, her hareketiyle, her şeye isyan etmiş, hatta saçları bile berberin tarağına isyan etmiş bu adamla senin gibi munis ve uysal bir kız… geçinemezsiniz!” derler Aşkla başlayan bu evlilik uzun sürmez ve Nüzhet İstabul'a ailesinin yanına döner ve Nazım'ı terk eder bu terkediliş Nazım'ı çok kırar ama Nüzhet'i aklından çıkartamaz.Ama zamanla kıskançlık ve öfkeyle Nüzhet'e ithafen "Gövdemdeki Kurt" şiirini yazar. 2)Piraye: Nazım kız kardeşinin yakın arkadaşına vurulur Piraye kızıl şaçlı, gösterişli,aydın görüşlü güzel bir kadındı ve aynı zamanda kocasından ayrılmış dul bir kadındı.Nazımla birbirlerine aşık oldular fakat o zamanlarda Nazım'ın hapiste yatması sonucunda araya ayrılıklar girmiştir ve bu ayrılık aşkı daha da arttırır. Nazım'ın Türk edebiyatına kattığı o güzel şiirlerin çoğu Piraye içindir.1935 yılında Nazım hapisten çıkar ve evlenirler ama Nazım'ın siyasi düşünceleri yüzünden evlilik ayrılıklarla sonuçlanır.Nazım 1938-1948 yılları arasında hapise girmiştir ve umutsuzluğa kapılır ailesi ve o çok sevdiği Pirayesinin kendisine olan sevgisi azalır diye düşünür ve Piraye'in kendisinden ayrılmasını ister ama Piraye "101 yıla mahkum olsan bile ben senin arkandayım, bunu böyle bil…" olur.Ne kadar güzel bir cevap değil mi?? Bu tutkulu aşk gün gelir heycanını yitirir ve Nazım yeni heycanlar aramaya başlar ama bu olay Pirayeyi çok incitir. Nazım'ı bu arayışta hayatına 3)Semiha Berksoy: girer ve Piraye tüm bu olanlara göz yummak zorunda kalır.4)Münevver:  Nazım’ın dayısının kızı olup Fransız asıllı bir anneden Sofya’da dünyaya gelmiştir. Münevver çocukluk arkadaşı olan Nazım’la, o hapiste iken önce mektuplaşarak daha sonra da ziyaretine giderek tekrar ilişki kurar. Bu durum Nazım’ın yıllar öncesine dayanan gençlik arzularını canlandırırken Piraye’ye karşı da suçluluk duymasına neden olur.Nazım ve Münevverin aşkı tam 3 yıl sürer ve Nazım'ın Rusya'ya kaçışıyla son bulur. Nazım'ın aklında Münevver'e olan aşkı ve sevemediği oğlu Mehmet vardır.Ama bu durum Nazım'ın yeni ilişkiler kurmasına engel olmayacaktır. 5)Galina:1952 Yılında tanıştığı Galina adlı genç bir Rus doktor Nazım için yeni bir aşkın başlangıcı olur. Galina Nazım’ın doktoru, hayat arkadaşı, evdeki yoldaşıNazım, Galina’ya aşk şiirleri yazmasa da en uzun ilişkisini onunla yaşar. 6)Vera: Ancak Galina ile yaşayan, Münevver’i özleyen Nazım’ı yeni bir aşk beklemektedir. 1955 yılı sonlarında bir tesadüf eseri Vera’yla tanışır. Ancak o zaman şairin bilmediği şey Vera’nın evli ve bir kız çocuğu annesi olduğudur. Bu yıldırım aşk Nazım’ı tekrar canlandırır, onun yaşama bağlılığını, coşkusunu geri getirir. Sonuçta Vera’ya kocasından boşanarak birlikte yaşamaları konusunda baskı yapmaya başlar. 1960 yılı başında nihayet beklenen olur. Nazım’ın Galina ile olan sekiz yıllık uzun beraberliği boşanmayla sonuçlanır.Vera’ya kavuşur sonunda Nazım, yani muradına erer ve Vera’nın gönlüne girmeyi başarır. Nazım bundan sonraki aşk şiirlerini artık Vera için yazacaktır. Okuduğun için teşekkür ederim.Sağlıkla Kalın...

10 Mayıs 2020 Pazar

İddia

 Merhabalar sevgili okurlarım Cemal Süreya'nın neden soyadından bir harf eksildi biliyormusunuz? bu yazımda bundan bahsetmek istiyorum.Cemal Süreya ve Sezai Karakoç lisede aynı sınıftaymış ve yakın arkadaşlarmış,aynı sınıfta Muazzez Akkaya isminde bir kız varmış.Bu kızı iki yakın arkadaş birbirinden habersiz sevmeye başlamış ve ona şiirler yazmışlardır. İkiside birbirine Muazzeze olan sevğilerinden bahsedermiş ama ismini vermeden hatta muazzeze yazdığı şiirleri birbirlerine okurlarmış.Zamanla anlamışlar aynı kızı sevdiklerini ve aralarında rekabet başlamış ben elde ederim sen edemezsin  kavgasına girip iddiaya girmişler.Kaybeden büyük bir bedel ödesin demişler Bu bedel ömür boyu özerinde izi kalsın demişler ve en sonunda soy isimlerinden bir harf eksiltmeye karar vermişler. Cemal Süreyya kaybederse y harfinin birini çıkartıcam demiş Sezai Karakoç ise karkoç yapacağım demiş.Muazzezi Sezai elde eder ve iddiayı Cemal kaybeder ve soy adından bir harf sildirir .Daha sonra Muazzez Akkaya Sezai Karakoç'un kendisini ile iddia sonucu çıktığını öğrenir ve çok üzülür.Biraz da sorunları olan Muazzez bunu kaldıramaz ve okulu bırakıp memleketine döner.Sezai Karakoç  bu duruma çok üzülür ve Muazzez Akkay'ya ithafen Mona Rosa'yı yazar. Şiirin her kıtasının baş harfleri sevdiği kadının isminin baş harfleridir                                                                                        MONA ROSA  
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. 
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister. 
Ah senin yüzünden kana batacak. 
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar, 
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var. 
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni perdeleri çek, 
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek. 
Anla Mona Rosa ben bir deliyim. 
Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, 
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi. 
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar 
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, 
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların 
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın, 
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. 
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana, 
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Akşamları gelir incir kuşları, 
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı. 
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni 
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni. 
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa. 
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza. 
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı, 
Dinle ve kabul et itirafımı. 
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı 
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak, 
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak 
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler o kokulu ten 
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy ki can verir gülümsesen, 
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. 
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister, 
Ah senin yüzünden kana batacak. 
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.                                                       

     

8 Mayıs 2020 Cuma

En Sevdiğim Şairler

Merhaba sevgili okurlarım bu yazımda en sevdiğim şairlerden bahsetmek istiyorum umarım beğenirsiniz;1-Nazım Hikmet: (15 Ocak 1902-3 Haziran 1963)  Türk şair ve yazarımız Nazım Hikmet Ran "romantik devrimci" olarakta bilinir.Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiştir ve birçok ödül almaya hak kazanmıştır.En sevdiğim şiiri:Seni Düşünmek 2-Atilla İlhan: (15 Haziran 1925-10 Ekim 2005)   Türk şair,denemeci,yazarımız eserleriyle Türk edebiyatına çok katkı sağlamış değerli bir şairimizdir.En sevdiğim şiiri;Ben Sana Mecburum 3-Necip Fazıl Kısakürek: (26 Mayıs 1904-25 Mayıs 1983) Türk şair,yazarımız,İslamcı İdeolog. EN sevdiğim eseri:Kaldırımlar 4-Cemal Süreya: (1931-9 Ocak 1990) Türk şair,çevirmen ve yazardır.İkici Yeni hareketinin öncü yazarlarındandır. En sevdiğim eseri:Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı 5-Orhan Veli Kanık: (13 Nisan 1914-14 Kasım 1950) Türk şair Yenilikçi Garip akımının kurucularındandır.En sevdiğim eseri: İstanbul'u Dinliyorum 6-Edip Cansever: (8 Ağustos 1928-28 Mayıs 1986) Türk şair turistlik eşya ve halı satmıştır.1976 yılından sonra şiir yazmaya başlanış ve sadece şiir yazmıştır.En sevdiğim eseri: Yerçekimli Karanfil 7- Yahya Kemal Beyatlı : (2 Aralık 1884-1 Kasım 1958) Türk şair,diplomat siyasetçi.Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerindendir.En  sevdiğim eseri:Sessiz Gemi  8- Özdemir Asaf (11 Haziran 1923-28 Ocak 1981) Cumhuriyet dönemi temsilcilerimizdendir .En sevdiğim eseri: Lavinia  9- Cahit Sıtkı Tarancı:(4 Ekim 1910-12 Ekim) Türk şair Cumhuriyet dönemi önemli şairlerimizdendir .En sevdiğim eseri: Otuz Beş Yaş 10- Ahmet Arif:(23Nisan 1927-2 Haziran 1991) Türk şair,gazeteci En sevdiğim eseri:Hasretinden Prangalar Eskittim   11- Cahit Zarifoğlu: (1 Temmuz 1940-7 Haziran 1987)  İlk şiir ve kompozisyon yazarak başlamış olduğu yazar hayatının başlangıcı olmuştur ileri ki zamanlarda Mavera Dergisinin kurucusu olmuştur. En sevdiğim eseri:Yedi Güzel Adam  12- Sezai Karakoç: (12 Ocak 1933 olarak nüfusta kayıtlıdır fakat gerçek doğum günü mayıs ayının içinde olduğu bilinir.)Türk şairimiz,yazarımız Onun şiirlerinde metafizik şiirlerdir.En sevdiğim eseri: Monna Rosa  Benim en sevdiğim şairler bunlar peki sizin en sevdiğiniz hangileri yoruma yazabilirsiniz. Sağlıkla Kalın :)                                                                                                                            

İkinci Yeniciler

Türk şiirinde 1950'li yıllarda ortaya çıkmış bir şiir hareketidir.

Garip akımının şiir anlayışına tepki olarak doğmuş ve büyük bir şair topluluğu tarafından benimsenmiştir. İkinci Yeni şairlerinin en belirgin özelliği okuyucunun  dünyasında farklı çağrışımlar meydana getirebilmek için şiirlerinde Türkçenin kuralları dışına çıkmalarıdır.Hareketin kurucusu ve isim babası Muzaffer İlhan,Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece Ayhan ve Ülkü Tamer Yeni Şiir hareketinin  şairlerindendir..Bu akımdan etkilenen her şair her,farklı yollar izleyerek.Şiirimize yeni imgeler çağırışımlar ve soyutlandırmalar getirerek. Edebiyatımıza gerçeküstü şiirler katmıştır örneğin; Cemal Süreya güvercini Üvercinka olarak değiştirmiştir.                                                  

7 Mayıs 2020 Perşembe

YerçeklimliKaranfil

Türk Edebiyatı denilince aklımıza gelen şiirleri sıralamak oldukça zorlu bir iş... Her şiirin bir yaşanmışlığı vardır.Hissettirdiği bir duygu,kimi sevindirir kimi üzer kimi cesaret verir kimi ağlatır her şiirin bir hikayesi vardır...Eğer en sevdiğim şiirleri sıralayacak olsaydım sanırım birinci sıraya Edip CANSEVER'in Yerçekimli Karanfil olabilir.Yerçekimli Karanfil yüreğe yazılan şiir.. okunması, anlar meselesi.. anlaması, neredeyse düş.. anlaşılması ise, maviden siyaha geçiş.Satır aralarında inanılmaz detaylar gizleyen Cansever'in ölümsüz bir eseridir bu benim fikrimce                                                                                                         YERÇEKİMLİ  KARANFİL    
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde  
Oysaki seninle güzel olmak var  
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi  
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda  
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.  
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte  
Sen de bir başkasına  veriyorsun daha güzel  
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor  
Derken karanfil elden ele.  
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle  
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil  
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk  
Birleşiyoruz sessizce.  
  
Edip CANSEVER