1 Ekim 2020 Perşembe

Beni Bırakma


 Merhaba sevgili okurlarım, Bu yazımda Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Beni Bırakma" şiirinden bahsedeceğim. Oğuzcan'ın yazdığı her şiirde hep farklı bir anlam arardım nedensizce içime işlerdi pek bi hikayesi yokmuş bu şiirin ama ben seviyorum yine de sizinde okumanızı istedim. Oğuzcan bir röportajında “Aşk şairi olarak tanındım, hep böyle kalmak isterim. Aşk şairiyim, fakat sevmekten sevilmeye vakit bulamadım. "Bu cümlesi aslında beni çok etkiledi sevmekten sevilmeye zaman bulamamak...Şairin bu şiirinde aşk ve ayrılık açıkça kendini gösterir. Şiirin iki kıtasına baktığımızda biten bir aşkın ardından özlemi şu dizelerle ifade eder Ümit Yaşar. Sağlıkla Kalın;) 

Beni Unutma

Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma

O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma

Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma

Halâ duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma

Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma

15 Haziran 2020 Pazartesi

Karadut

Merhaba sevgili okurlarım,yine köyümüze geldik kaç gündür full bahçe işleriyle uğraşıyorum evde otura otura hamlaşmışım baya bacaklarımı kollarımı zor kıpırdatıyorum sizler neler yapıyorsunuz?bu yazımda Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun Karadut şiirinin hikayesinden bahsedeceğim.Ünlü ressam ve yazar Bedri Rahmi  Ünlü ressam ve yazar Bedri Rahmi o dönem de orada asistan olarak görev yapıyordu.Mari Gerekmezyan… Güzel Sanatlar Akademisi- Heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelen; son derece yetenekli genç bir kadındı.Birbirlerine delice tutulan iki aşık, sanatla ördükleri sevdalarını birbirlerine söylediler.Bedri Rahmi Esmer güzeli sevgilisine Karadutum, Çatal Karam, Çingenem diye seslenen Bedri Rahmi, dillere düşen aşklarının geride kalan tarafıydı.Mari sevdiği adamın büstünü yaparken, sevdiği adam ise bu aşka şiirleri ve tablolarıyla karşılık veriyordu ve Bedri Rahmi’nin evli olduğu eşi Eren hanımda sessiz kalarak kocasının ona dönmesini bekliyordu bir yandan da Marinin ailesi bu ilişkiye karşıydı.Herkese herşeye ragmen hala birlikte olmak için çabalıyorlardı fakat kaşı kara, gözü kara Mari’nin ne yazık ki bahtı da karaydı. Depdebeli aşklarını hiç hesapta olmayan bir felaket sonlandıracak, ayrılmalarına sebep olacaktı.Mari, tüberküloz olmuştu. İyileşebilmesi içinse antibiyotik lazımdı. O yıllar, savaş sonrası olduğu için ilaç fiyatları çok yüksekti ve almak neredeyse imkansızdı. Bedri, büyük aşkı Mari için tablolarını çok yüksek fiyatlara sattı. Ancak bu çabaların hiçbiri Mari’yi kurtarmaya yetmedi. Aynı yıl içinde, Mari Gerekmezyan yatmakta olduğu İstanbul Alman Hastanesi’nde hayatını kaybetti…Acı kaybını kaldıramayan Bedri Rahmi sanattan uzaklaşırken kendisini alkole ve kadehlere verdi. Onu bu sarsılmaz acıdan kurtaran ise eşi Eren Hanım oldu. Dağıttıklarını toparlayan, yeniden yaşama tutunması için uğraşan Eren Hanım sonunda Bedri Rahmi’ye sirayet eden yastan kurtarabilmişti.Yıllar sonra 1949'da İstanbul Büyük Kulüpte toplanan insanlar tarafından şiir okuması istenen Bedri Rahmi, yanında eşi olmasına rağmen Karadut’u okudu. Gözlerinden yaşlar akarken, sesi titrerken okuduğu bu şiiri dinleyenlerin hepsi şiirin kime yazıldığını biliyordu.Eren Eyüpoğlu’da biliyordu. Ve sessizce kocasının o kadın için akan gözyaşlarına, safi aşk dolu sözlerine katlanıyordu. O gecenin devamında bir süreliğine Paris’e yaşamaya giden Eren hanım, eşine mektup yazarken şu satırları kaleme almıştı.                                                                        “Canuşkam,Kulüpte bir gece, şiir okumuştun, hani! Hatırladın mı? Gözlerinden, birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin, nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme, kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum. O gece… Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım! Bedri’nin ruhuna, insan üstü bir gücün acıyıp, ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren.”                                                                                                            Ve sonunda Eren Hanım’ın duaları kabul oldu. Bedri Rahmi, 11 yaşındaki oğlu ve eşi Eren’in yanına döndü. 1974 yılında hayata gözlerini yumana dek de, hep birlikte mutlu mesut yaşadılar…                                                                                                                                                  KARADUT

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.

10 Haziran 2020 Çarşamba

Siz Aşktan N'anlarsınız Bayım

Merhaba sevgili okurlarım,Bu yazımda Didem Madak'ın çok sevdiğim bir şiirinden bahsedeceğim,13 yaşındayken annesi Füsun Hanım’ı kolon kanserinden kaybeder. Kızına çok sevdiği annesinin ismini verir. Anne motifi şiirlerinin temel ögesidir, küçük yaşta kaybettiği annesini özlemle, hüzünle, acıyla anar. Ama ne acı ki kızı Füsun henüz 3 yaşındayken, 2011 yılında henüz 41 yaşında kolon kanserinden hayata gözlerini yumar. Annesizlikten şair olmuş bir kadın Didem Madak 2002’de verdiği röportajda şöyle der: “Beni edebiyatla tanıştıran annem. Birçok güzel çocuk romanı okudum, bu yüzden mutluluk dendiğinde hep o günleri, o çocuk romanlarını hatırlarım. Annemin ölümünden sonra terkedilmiş ve yalnız günler başladı.”Şiirleri bir hayal gücü kurgusu değik,tamamı kendi acı yaşantılarının dizelere aktarılmış hali.Hayatını bilip okusak daha da anlamlanıyor dizeler. Aslında okuduğum çoğu şiirini çok beğenmiştim ama bunu yazmak istedim.Sağlıkla Kalın.                               SİZ AŞK'TAN N'ANLARSINIZ BAYIM?
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin Allahını bilirim bayım!

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmay
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!

Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır.
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım 
Aşkı aşk bilir yalnız!                               

8 Haziran 2020 Pazartesi

Kaldırımlar

Merhaba sevgili okurlarım bu yazımda çok değerli şairimiz Necip Fazıl Kısakürek'in "KALDIRIMLAR"şiirinden bahsedeceğim:Necip Fazıl Maarif Vekâleti tarafından yapılan sınav sonucunda Paris'te Sorbonne Üniversitesi'ne eğitime gönderilir. Genç Cumhuriyetimizin boşa harcayacak bir kuruşu bile yoktur o günlerde ama yine de bu gençlere Paris'te rahat yaşayabilecekleri parasal olanaklar sağlanır.Ancak Necip Fazıl'ın arkadaşları onu bir Türk kahvehanesine götürürler ve Paris'te müthiş bir illete yakalanır: Kumar...Şair, devletin gönderdiği bütün parayı kumara verir, üniversiteye adımını bile atmaz ve sefil bir hayat sürer ve hiç parasız kaldığı birgünde  bu şiiri yazmaya başlar.Ben bu şiiri ilk okuduğumda 5. sınıfa gidiyordum Türkçe öğretmeniimiz ödev vermişti tahtada sıayla şiir okuycaktık ezberleyen bütün arkadaşlarım kısa ve bilinmedik şiirleri ezberlerken ben bu şiirle çıkmıştım sınıfın karşısına ve öğretmenim şansa çok büyük bir Necip Fazıl hayranıymış her şiirini ezbere bilirmiş ve ben okuyunca çok sevinmişti ve beni çok tebrik etmişti ve bana bir şiir kitabı hediye etmişti işte o gün şiiri okumayı sevmeye başlamıştım...Sağlıkla Kalın.                                          Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa karışan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık,
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
Bu gece yarısında iki kişi uyanık:
Biri benim, biri de uzayan kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor,
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler.
Simsiyah camlarını üzerime dikiyor
Gözleri çıkarılmış bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, ızdırap çekenlerin annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek bir kucakta,
Ben bu kaldırımların istediği çocuğum.
Aman, sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
Tak... tak... ayak sesimi aç köpekler işitsin.
Yolumun takı olsun zulmetten taş kemerler.

Ne ışıkta gezeyim, ne göze görüneyim,
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi iyice bürüneyim,
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
Alsa bu soğuk taşlar alnımdaki ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya
Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.

7 Haziran 2020 Pazar

1.Ay Özel

Merhaba sevgili okurlarım,Bugün blogta 1.ayım elimden geldiğince bildiklerimi ve çok sevdiklerimi sizlere aktarmaya çalıştım yeni insanlar tanıdım...hepinize çok teşekkür ederim,yazılarımı okuyup,yorum yapıp bana destek oldugunuz için,Sürekli yazmak,yazılarınızı okumak için çok hevesliyim bu konuda umarım hevesim zamanla gitmez ve hep böyle heyecanla yazılar yazar sizlerle kalırım.Eğer sevdiğiniz şair ve şiirlerle ilgili bilmek istedikleriniz olursa  bana söyleyebilirsiniz  seve seve yazarım,Ben sizinle olmayı çok sevdim.Sizlere Edip Cansever'in "Sıcak Haziran Geceleri" şiirini sizlere bırakıyorum.Sağlıkla Kalın.                                                                                                                                         saadetin içimde,                

yıldızlar gibi kaynaştığı geceler;
ben de artık yalnız değilim,
rüzgarın bütün serinliğini duyuyorum.

geçen yıl da haziranın sıcak günlerinde
çocuktum, böyle aşıktım.
rüzgarlar yakardı ayak bileklerimi,
içimi en güzel sevdalar sarmıştı.
caddelerde gider gelirdim.

akşamları parklar tenhalaşır,
gözleri gülerdi kızların.
vitrinler aydınlanırdı birdenbire;
gelip geçen otobüslerden.
kızların yüzleri de aydınlanırdı.

böyle ay ışığında geceleri
bütün konuştuklarını duyardım kadınların;
rüzgarlar getirip götürürdü.
nehir gibi deniz geçerdi köprünün altından.

böyle sıcacık şehirlerin
parklarını ve rüzgarlarını severim.
böyle ay ışığında geceleri,
sebepsiz üzülürüm.


sıcak haziran geceleri,
aydınlık bir liman önünde,
vinçlerin, mavnaların gürültüsü duyulurdu.
hafif bir mehtap dolardı vitrinlere.
her günkü saadetini düşünürdü insanlar.
bir ara köprünün üstünde
ışıklara bakarken görürdüm.
şüphesiz yalnızlığımı bilirdi.
martılar uçardı, bir tuhaf olurdum.
yosun kokuları yakardı içimi.   
                 

3 Haziran 2020 Çarşamba

Ağaç Ev Sohbetleri 41

Merhaba sevgili okurlarım,birkaç haftadır merakla okuduğum ağaç ev sohbetlerine bende katılmak istedim bu haftanın sorusu Kavanozdaki Beyin'den geldi: 1-Kendi çektiği ilk resmi hatırlıyormusun? 2-Neyi fotoğraflamıştın? 3-Bunun için bir fotoğraf makinası mı kullanmıştın bir telefon mu? 3-Çektiğin fotoğrafı ve o anı anlatır mısın? İlk çektiğim fotoğrafı tam olarak hatırlamıyorum hafızam pek güçlü değildir ama buydu sanırım abime yeni telefon almıştık ve bende onun eskisini almıştım ben ve iki yakın arkadaşım kırtasiyeye gitmiştik dönüşte çöp konteynırının yanından miyavlama seslerini duymuştum ve gidip bakınca üç tane birbirinden tatlı kediler bulduk ve kucaklayıp binamıza getirmiştik ailemize çok yalvarmıştık eve alalım diye ama kabul etmemişlerdi bizde binanın arka bahçesine onlar için bir ev yapmıştık,her birimiz birer kediyi sahiplenip isim vermiştik ben pamuk koymuştum Sena minnak Elif ise duman koymuştu o gün hep birlikte yeni yavrularımızla zamanlayıcıyı açıp bir resim çekmiştik çok güzeldi baya aradım ama bulamadım bulsaydım sizinle paylaşmayı çok isterdim...Çocukken pek resim çekinmek veya çekmek istemezdim aklı başında olarak ilk çektiğim resim buydu.Siz o kedilere ne oldu diye sormadan hemen söyleyeyim Sena'nın kedisi birkaç ay sonra ölmüştü bende kendi kedimi ikimizin olsun diyip ona destek olamaya çalışmıştım tabi bu arada bina yöneticisi bahçede kedi olamasını istemiyordu kedilerimizin oldugunu duyan çoğu arkadaşımız her okul çıkışında gelmeye başlamışlardı tabi çok gürültü oluyordu..Elif gil taşınmaya karar verdi ve apar topar gittiler tabi kediyi götüremeyince binada kediler bana kaldı annemde yöneticinin ağır sözleri sonrası başka bir yere götürmemi istemişti bende bi arkadaşıma vermiştim kedim en son Hollanda'daydı benden önce yurt dışına çıktı😂Bu güzel soru için Kavanozdaki Beyin'e teşekkür ederim bana o eski günleri hatırlattı.. 

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var

Merhaba sevgili okurlarım,bu yazımda Ataol Bahremoğlu'nun "Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var"şiirinden bahsedeceğim.Sevgili şairimiz Bahremoğlu şiirinde Yaşamanın kendisinin en temel değer olması, onun nasıl yaşanılacağı konusunda tematik bir değer koyar ortaya. Yaşamak ama nasıl? Bir ölü gibi yaşamayacaksın! Zaten bir kere öleceksin! Kendinden bir şeyler sunmalısın ve katmalısın hayata.Hayatla paylaşım içinde olmasın,Bakmak ve görmek arasında ki farka varacaksın yoksa bir çok şeyi farkedemeden göçüp gideceksin bu dünyadan...Çünkü hayatın anlamı detaylarda gizlidir...Yaşamın gizemli tadına, yaşatıcı şehvetine varmak ancak, bütün varlıklarla, eylemlerle özdeşlemeyle bağlıdır: Öpülmekten bitkin düşen sevgili öpenin içindedir. Bir çiçeği koklamaktan bitkin düşen kişi çiçekle beraber kokunun kendisi olmuştur. Saatlerce bakılan deniz, kuş, gökyüzü, artık bakanın gözünün içindedirler. Sımsıkı kucaklanan bir dost,kalbimizi ısıtır, insan insanı tamamlar. İnsanın dinlediği her müzik, okuduğu her kitap, insanın çoğalması, birikmesi, sese ve sayfalara dağılması demektir.Yaşadın mı büyük yaşayacaksın!!Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır..Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana..Bu şiiri birkaç kez okumuştum ama bugün sevgili deepin isteği üzerine yeniden okudum ve farklı bir bakış açışıyla anladım teşekkür ederim deep bu arada şiir tavsiyesine açığım arkadaşlar.Sağlıkla Kalın:)                                                                             YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi, olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.